Belki de hepsi,
bay hiç kimse için biçilmiş kıyafetlerdi. Ve hiç hissedilmemiş hislerdi belki
de. Yılları devirdiğini sandığın, gittiğinde ardında eser bırakmayan duygular,
nasıl bu kadar gerçek olabilirdi.
Bir takım
hormonlar eşliğinde kanına karışıp bedeninde dolaşan duygular, birçoğu sadece
hayalinde, başkalarınca resmedilmiş düşüncelerin eseridir. Tüm bu kargaşa
içinde sadece yarattığın anlardır yaşamı anlamlı kılan. Ve başka organizmalara
faydan kadar anlam kazanırsın aslında.
Peki bu
hayatında gelip te en önemli yerlere oturmayı başaran bay hiçler, nasıl
becerirlerdi bir hiçken herkes olmayı.
Bunda bizlerin düşündüğümüz ve hissettiğimiz herkesin aslında önemli olması gerekliliği fikri yatardı en başta. Sonra başlardık bu sönük lastiği şişirmeye. Şiştikçe önem aşılardık, şiştikçe kendi yarattığımız şekillere aşık olurduk, ta ki olduğundan çok farklı birileri bizden aldığı tonlarca ilgi ile sıkıldığını söyleyinceye dek.
Bunda bizlerin düşündüğümüz ve hissettiğimiz herkesin aslında önemli olması gerekliliği fikri yatardı en başta. Sonra başlardık bu sönük lastiği şişirmeye. Şiştikçe önem aşılardık, şiştikçe kendi yarattığımız şekillere aşık olurduk, ta ki olduğundan çok farklı birileri bizden aldığı tonlarca ilgi ile sıkıldığını söyleyinceye dek.
Ve o bizi
kendimize getiren, gördüğü değerden az olduğuna inanan şahsın, kendine has
cümleleridir. O cümleler ki, biçtiğimiz elbisenin ne denli bol olduğunu gözler
önüne serecek perdeleri aralar. Aralanan perdelerdir, gerçek sandığımız gölge
oyunlarını yok eden. O oyunlardır, hak
etmeyenlere verdiğimiz emek. Emeklerdir, bizi kendi gözlerimizde değerli kılan.
Biz kendimizi değerli kılmak için sevdik, hak edip etmediğine bakmadan. Herkese
eşit değer biçip severdik, biçtiğimiz değerlerce giydirirdik. Herbirimizin sevgisi kendi içindi aslında, hayatlarımızdaki boşlukları aslında hiç var olmamış duygularla tamamlarken, o elbiseleri kendi çıplaklıklarımızı kapatmak için biçtik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder