Ne yazacağını bilmeden oturmak, ne
yapacağını bilmeden yaşamaya benzer. Kendini kelimelere bırakırsan akıp
gidecektir işte, bilirsin. Ben içinize bir yolculuk yapmanız mümkün olsa, her
şeyi bilmek ister miydiniz bilmek istiyorum. Ben size bir ayna tutsam gördüklerinizden
ne kadar memnun olurdunuz görmek istiyorum. Ben bir kişisel gelişimci olarak
anılmak değil, size yolunuzun bir kısmında yoldaş olmak istiyorum o kadar.
Hayat asla toz pembe olmadı, o toz pembe
belirli bir dönem bizim içimizdeki bir renkti hepsi bu. Cahilliğin rengiydi toz
pembe. Bu nedenle yoldaşlığım boyunca size muhteşem bir yaşam vaat etmedim.
Hatta tuttuğum ayna sizi rahatsız etti içten içe bunu hep bildim. Gelişim,
büyüme, doğuş, bunların hangisi ağrısız ve acısız? Hadi gelin gerçeklere açın
gözlerinizi. Hep içinde olup hiç fark etmediğiniz gerçeklere.
Gelin bir bakalım, en çok neler rahatsız
ediyor sizi insanlarda? Hangi insanlar öfkelenmenize sebep oluyor. Somut bir
örnek vereyim size. Mesela ben, en çok sürekli sahnede olmaktan hoşlanan
insanlardan, sürekli her şeyi en iyi kendisinin bildiğini savunan insanlardan
hoşlanmam. Bu nedenle bir şekilde girdiğim her ortamda çekerim onları kendime.
Birçoğu dinlemeyi bilmez, sizinle ilgili hiçbir fikirleri yoktur fakat o kadar
çok insan sarrafı olduklarına inanırlar ki, o kocaman önyargıları ile sizin
hakkınızda karar verir, yargılarlar kıyasıya. Onlarla iletişim kurmak
istemezsiniz. Çünkü kafalarında kocaman ve kapkara bir çukur vardır. Sebepsizce
hoşlanmadıkları, beğenmedikleri her insanı o çukura atmak istercesine
saldırgandırlar. Bu insanlar neden yoluma çıkarlar hiç anlayamamışımdır. Sonra
sonra anladım bu insanların bir parçaları benim içimde. Karşıma her çıkan bir
kadın ya da erkek, içlerinde bir parça
ben vardı. Şüphelerinde, öfkelerinde, bilmişliklerinde, bir parça karanlık ben.
Bunun gibi binlerce uzak kalmayı tercih
ettiğim insanda, derinlerde bir ben görmeye başladım. Beni öfkelendiren her
hareket aslında içimde var olan ama yazlığa giderken üstlerini örttüğümüz
koltuklar gibiydiler. Şimdilerde onlara öfkelenmek yerine, içimdeki siyaha
selam verir gibi geçiyorum önlerinden. Ben karanlık duygularımı anlıyor ve
onlara şefkat gösteriyorum. Onlara sarılıyor ve siyahlarımla barışıyorum. Siyahlarımı
beyazlarımla sarıyor, beyazlarımı siyahlarımla koruyorum. Ben içindeki bene
yöneldikçe, kabullendikçe, kötülüklere oruç tuttukça, grilere tonlar kattıkça
gelişiyorum. Ve gelişirken acı çekiyorum. Çünkü yeniden doğuyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder