İnsanlar okurdu, anladıklarını
anlatırlardı, nereden çıkardıklarını merak ederdim edindiği bilgileri. İnsanlar
dinlerdi, duyduklarını söylerlerdi, nereden çıkardıklarını merak ederdim
duyduklarını. İnsanlar hemfikir olduklarında bile, başka şeyler söylerlerdi
aslında. Düşünürdüm, gördüklerini, duyduklarını olduğundan bunca farklı
anlarken, nasıl anlarlardı beni.
Çocukluğumda ve ilk gençliğimde
kendimi anlatmak hep çok önemliydi. Kelimeler, beden dili, ne varsa anlatmaya
dair, koca bir çaba içindeydim. Her anlaşılmadığımda ilgili kişiyi suçlar,
genellemezdim umutla. Sonra anlaşılmayı öğrenmeye çalıştım, bunun için önce anlamak
gerektiğini öğrendim. Bu sefer de herkesi anlayan ama anlaşılamayan olduğumu
fark ettim. Anlaşılmadıktan sonra sadece anlamanın ne anlamı vardı?
Bir sonraki evrede anlamayı da
bıraktım anlaşılmayı da. Her şey gün be gün değişiyorken son hızla, neyi ne
kadar anladığının ne önemi vardı ki? Sevince anlıyordu insan ve anlaşıldığını
düşünüyordu. Sonra alış veriş bitince, ne anlamanın önemi kalıyordu ne de anlaşılmanın.
Her şey geçici iken, bize verilen
bu ruh bile, sanki sonsuza dek sürecekmiş duygusuyla sarılmamız her şeye, bize
Tanrı tarafından verilmişti. Suçlamanın bir anlamı yoktu insanları. Aksi taktirde
nasıl yaşamaya devam ederdik? Mesela sevmeye kalkar mıydık birilerini? Bir kalp
atışı misali tepeye vuran bir dalganın ardından, dibe inecek bir duygunun
peşine düşer miydik? Her şeyin biteceğini bile bile söz verir miydik birbirimize,
başka duygulara dönüşüp bizi terk eden bir aşkı baş tacı eder miydik? Sonra
biten bir sevgiyi elimizin bir kenarı ile itip yeni bir aşkın peşine düşer
miydik?
Duyguları güvenilmez kılan kaçış
içinde olmaları, gelirler, hissedilirler ve terk ederler sizi. Bu onların
doğasında var. Onları sürekli yapamazsınız, şimdi şu kadar hissedeyim, şimdi bu
kadar diyemezsiniz. İstediklerinde sizi kontrollerine alırlar ve tam
alıştığınızda giderler. Önemli olan
sizin kararınız. Onları kontrol altına almayı gerçekten ne kadar istediğiniz. Çünkü
onlar özgürken sizi mutlu ederler, bu nedenle sizi terk ettiklerinde
özlersiniz. Özlediğiniz bir kişi sanırsınız oysa hissettirdiği duygudur sadece
bilmezsiniz.
Anlamak ve anlaşılmak,
birbirinizi ve kendinizi o kadar da gerekli değil aslında, ne de olsa hepimiz
severiz sürprizleri ve mucizeleri. Bence kapayın gözlerinizi, sırt üstü yüzün
size hissettirdikleri eşliğinde, nasıl olsa birazdan gidecek ve asla dönmeyecek,
duygu bu anlasanız da anlamasanız da bitecek…